Hediye Kampanyamız:En fazla puan toplayan 3 kişiye 400TL'lik hepsiburada hediye çeki hediye ediyoruz..

KÖŞE YAZILARI

| Tüm Köşe Yazıları | Tüm Yazarlar | Yazıcı Dostu |


Mehmet Vural:1957 yılında Erzurum ilinin Şenkaya ilçesine bağlı Evbakan köyünde dünyaya geldi İlkokulu doğduğu köyde, ortaokul ve liseyi Oltu ilçesinde bitirdi. 1975 yılında girdiği Kırşehir Eğitim Enstitüsünden 1977 yılında mezun olarak sınıf öğretmeni oldu. Aynı... Devamı

Diğer Yazıları - Mesaj Yaz - Üye Profili
"OKULUN DERDİ NE?"

Çocuklara, Babalarının Yeteneklerine Göre Değil,

Kendi Yeteneklerine Göre Meslekler Bulmak Gerekir.. (Platon)

Şu haber sanırım benim gibi sizleri de heyecanlandıracaktır. Çünkü bu ülke için çok yeni ve orijinal bir örnek: “İstanbul Kartal’daki Yalı Mahallesi sakinleri, meydana, on yedi yıldır sokaklarını temizleyen Gazi Ceran’ın heykelini dikti. Mahalleli, Ceran’ın görevini bihakkın yaptığını, mesai saatlerinde çaya çağırdıklarında bile gelmediğini söylüyor.”

İyi bir çöpçünün, iyi bir cerrahtan ya da yargıçtan daha düşük bir kariyere sahip olduğu yalanını kim uydurmuş? Harika işler çıkaran bir marangoz veya lezzetli ekmekler pişiren bir fırıncı neden gurur kaynağımız olamıyor? Yapılacak işlerin değerini kim ölçüyor, kim “şu meslek ötekinden daha üstündür” diyor? Yaptığı işi sevmek ve layıkıyla yapıyor olmak, önemli bir insan olmak ve saygımızı hak etmek için yeterli referans değil midir? Eğer çocuklara bir hedef göstereceksek, yaptıkları işin en iyisini yapmalarını neden söylemiyoruz onlara.

Ne ayıp ki, bugün hâlâ çirkin bir dayatma ile, çocuklarımızı kazanacakları para ve elde edebilecekleri kamusal güç doğrultusunda meslekler seçmeye zorluyoruz ve onları gözlerinin yaşına bile bakmadan tipik şarklılar olarak harcamaya devam ediyoruz..

Adına eğitim dediğimiz bu saçma oyunu devam ettirirken, hayatı herkese zehir ettiğimizi, mutsuz bireyler yarattığımızı neden anlamıyoruz? Tam da eskilerin, “mağluptur bu yolda galip olanlar” dediği gibi. Oysa yaşam, kendimize refakat ettiğimiz kısacık bir yolculuktan ibarettir.

Başarının görece olduğunu unutmadan, küçük düşürmeden, korkutmadan, yarışa sokmadan, çocuklarımızı mevcut yetenekleriyle ve güvenli bir ortamda eğitmenin yollarını neden bulamıyoruz?.

İleride iyi müzisyen, iyi sporcu, iyi sanatçı,  iyi tesisatçı, iyi elektrikçi, iyi boyacı, iyi edebiyatçı, iyi yönetici, iyi aşçı, iyi öğretmen, iyi mimar, iyi hemşire, iyi doktor olabilecek insanlar kendi yeteneklerini okulun negatif etkisinin zayıfladığı çok sonraki yıllarda fark ediyorlar, lakin iş işten geçmiş oluyor..

Aaa, ben iyi resim yapabiliyormuşum, dersiniz yetmişinde mesela. Tüh be! Keşke general falan olup ihtilal yapmasaymışım! Ya da birisine, “ne tuhaf, kapıcılık yapıyor ama tam da öğretmen olacak adammış” diyebiliriz.

“Keşke ömrüm boyunca şu işi yapsaydım,” diye başlayan cümlelerimizin ardı arkası kesilmez. Yetenekli olduğu alanda istihdam edilen insan yaptığı işi sever ve sevebildiği sürece mutlu olur, insanlık ondan hayır görür; ki gayrisi hem insanı hem de tüm cemiyeti harcamaktır.

Farzımuhal; maliyeci olması gereken doktor, doktor olması gereken kaymakam, kaymakam olması gereken matbaacı, öğretmen olması gereken berber, polis olması gereken akademisyen olmuştur.

Tam da şairin, “kurtlar yapmaz” dediği bir taksimat. Sonrası, evet sonrası hepimizin malumu.. Yetkili, velakin farklılık yaratamayan, en sıradan sorunları bile çözmek bir yana her seferinden onlardan yeni sorunlar üreten bir sürü yetersiz ve önemli adam..

Bu fakir ancak kırklı yaşlarında fark edebildi kendi yeteneklerini, lakin tren çoktan kaçmıştı bile. Meylettiği kitapların pozitif etkisiyle belki de, taşranın okullarından ne kurtarabildi ve eteğinde geriye ne kaldıysa, önünüze ancak onları dökebiliyor. Evrensel kalibreye sahip eğitim kurumlarında okuyamadığı için hayıflanıyorsa, kaçırdığı şeyin ne olduğunu bildiği içindir.

Herkesin bildiği isimler olduğu için söylüyorum; Yaşar Kemal, Sezen Aksu ve Orhan Gencebay gibi daha yüzlerce orijinal adam, farkındaysanız artık gençlik yıllarında olduğu kadar yoğun ve kaliteli üretemiyorlar. Dünyada da öyledir, çok üst düzey ürünler belli bir yaştan sonra kesiliyor.

Yetenekleri harcamak konusunda pek hoyrat davranan okul, insanın kendisini keşfetmesine yardımcı olmak bir yana, ürettiği komplekslerle onu hayat içinde adeta kıpırdayamaz hale getiriyor.. Kendinize gelebildiğinizde, üretkenlik yaşını çoktan geçmiş oluyorsunuz..

Oysa okulun derdi, çocukları nasıl kalıba sokarız değil, kalıpları kırmalarını nasıl sağlarız, eleştirel düşünmelerini, sorgulama yapmalarını, birey olmalarını, kendilerini keşfetmelerini nasıl başarırız olmalıydı. Birey olmak demek kendi kararlarını verebilmek demektir, harekete geçebilmek, olayların akışının değiştirebilmek demektir.

İnsanlığın önüne neden üst değerler koyamadığımızın sebebi gayet açık değil mi?

 






YORUMLAR
En yeni ve güncel etkinlikler için bizi takip edin

Yeni Yazılar E-Postanızda


E-Posta Adresiniz: