Hediye Kampanyamız:En fazla puan toplayan 3 kişiye 400TL'lik hepsiburada hediye çeki hediye ediyoruz..

KÖŞE YAZILARI

| Tüm Köşe Yazıları | Tüm Yazarlar | Yazıcı Dostu |


İbrahim Kaya:1974 yılında Erzurum ili Karayazı ilçesi Salyamaç köyünde doğdu.Babasının görevi nedeniyle ilkokulu aynı ilçenin Sukonak köyünde okuduktan sonra ,ortaokulu Erzurum’da ve liseyi ise Şanlıurfa’da tamamladı. 1996 yılında Uludağ Üniversitesi... Devamı

Diğer Yazıları - Mesaj Yaz - Üye Profili
"Ayrılık vakti geldiyse durmak olmaz bu yerde "

 Bir köy öğretmeni için ayrılık vakti, yüreğe saplanan kör bir bıçak, ya da boğazda düğümlenen ve o bir ömrü anlatacak tek kelimelik söz.(Hoşçakalın)

 Ayrılık vakti geldiyse ömrünün en güzel, en genç zamanını yitirdiğin yerden, durmak olmaz gayrı bu yerde, durduramasın içinde kıvrılan bir yılan gibi alevlenen bu yüreği. Yansın istersin, yansın için fersah fersah ve durmak olmasın istersin, durmayı gerektirecek çok şey olsa dahi…

 Bir sonbahar akşamıydı yüreğime ses verip sırtıma vurduğum valizimle düştüğüm yollara. Anadolu’yu geçiyorum bir baştan diğer başa.. Kıraç toprakların akşamlarını seyrediyorum alıp giden gözlerimden. Sıra sıra dizilmiş Toroslar’ı aşıyorum, bir de rüzgârın sessizliğini dinliyorum uzayıp giden kavak ağaçlarının yeşil hışırtısında. Sessiz ve suskun Fırat’ı geçiyorum korkulu bir sevinçle ve göz göze geldim işte bu suyun yuttuğu gencecik bedenlerle.

Anadolu kadınını seyrediyorum Harran Ovası’nın uçsuz bucaksız altın sarısında, gölgelerinde ise uzanan adamları, yüzümde bir tebessüm, bir öfke ,akıp giden otobüste. Her şey gülümsüyor gibi bana ve ben, bu yolun bilindik yolcusuyum. Anadolu kadar saf ve Anadolu kadar temiz yüreklilerin aşığıyım. Koşar adım varayım, varayım da seveyim diyorum, kocaman dünyada sevilecek ne varsa .

Akşam karanlığının korkunç yalnızlığında alıyorum soluğu, ıssız ve soğuk bir dağ köyü ortasında. Yabancılığıma saldıran köpeklere aldırış etmeyenlere şaşırmışlığım oldu önce, sonra Anadolu’da misafiri karşılayan köyde ipe sapa gelmez köpekler oluyor ilkin dediler. Dost düşman iyice bilinsin diye. Sonra tanınamazlığın içinde çöken hayallerimin acısı vuruyordu gencecik yüreğime.Ağlamak olmaz diyordum bu yerde ve yoksulluğun yüzlere yansıttığı ağır çizgilere dalıp dalıp düşünmek , vakit kaybetmek olmaz artık diyordum kendi kendime..

Akşam karanlığında, kimsesizliğin içinde kimse olmak yeter derken, bir kağnı arabasının kulakları delen cızırtısı giriyordu yalnızlığımın içine. Kağnıyı süren bin yıllık çile ve çileyi uğraş bilen bir yaşlı adam, yaklaştı, yaklaşıyor ama nerde.Önce öğretmen olduğumu anlatmalıydım ona , ya da kanıtlamalı bu ıssız gecede .Gecede bir sessizlik, bir sessizlik dışarı çıkma uğruna tarla faresi çıldırıyordu deliğinde.

 Anadolu’da her gece bin bir bilmece ve geceyi saran yılanın avına yaklaşmasıdır sinsice.

 Sabahın o içime doğan berrak güneşiyle uyanıyorum ilk kez. Memleketim gibi kokuyor her yer, kalabalık kentlerin duman kokan havasına inat ve buralarda bin ömre bedeldir, toprak damlı evlerde kaymak tutan yoğurda kaşık sallamak.

Güneşte yıkanıyorum şimdi ve isminden öte hiçbir şeyinin bilinmediği okuluma yaklaşıyorum ağır adımlarla. Okula yaklaştıkça nedense içimde bir ürperti ve buralarda kaderine terkedilmiş bir okul, okul demeye bin şahit bir yıkıntı.

İlkin sınıfa giriyorum taze bir öğretmen edasıyla ve yıkık dökük duvarlara dalıyor gözlerim, yanarım, yanarım şimdi parçalanmış ve elden avuçtan kayıp giden tap taze hayallerime. Lojman, bir sürüngenler yuvası, öğreniyorum artık bu yerde yaşamak, yaşayabilmek ve yüreğini ortaya koyabilmektir asıl mesele.

Vakit yok, bu çocukların o içimi ısıtan bakışlarıyla tanışmalıyım tez elden derken, bir gerçeği daha öğreniyorum (ki bu en acı gerçek oluyor) sulak yurdumun şarıl şarıl boşa akan suları düşüyor aklıma. Köyde su yokmuş, dizlerimin bağı çözülmüş işte en zoru bu demiştim. Evet, her şeyi kabullenmiştim ve evet her şeye tamam demiştim ama bağıra bağıra “hayır olamaz” dediğim gün gibi aklımda. Suyun olmadığını anlayınca ve güneşin kavurduğu suya hasret bu dudaklarımın bilmem kaç yıl, susuz bir hayat süreceğini düşününce.

Bir köy yerinde, hem de yaşamaya dair her şeyden mahrum bu köyde, akşamın gelişini bekliyorum ilk kez yalnızken. Karanlık, bir fırtına gibi yayılıyor bu akşam, neden böyle ıssız bu köy, bu lojman ve böyle yalnız ve böyle karanlıklarda kaç kez güneşi bekleyeceğim, kaç kez böyle sabırsız. Sonra bir okul , bir köy ve birkaç kocaman yürek olduk bu yerde. An oldu iki damla yaş oldum, gevrek bir çocuğun öksüz kalan gözlerinde. An oldu sessiz bir türkü oldum tenha bir köşede dillerde. Sarı saçlarda bir rüzgârdım ,estim şöyle püfür püfür. Öğrenilen ilk hece ben, gözlerdeydim kömür kömür.

 En çok düğün gecelerinde ağlardım sebepsiz sevmelere. Belki de bir umuttum ama çabalarım nafile. Bu coğrafyada yasaklıdır aşk, bildiğim alev alev bir sızıdır gizlenmiştir yürekte. Bazen bir ırmaktım durmaksızın akardım. Bazen bir ağıttım, kanlı bıçaklı , yere düşen yiğide. Bazen bir öğrenciydim, okur okur severdim, bazen de inceden bir kaval, koyun güden ellerde….

 Bir gece yine gözlerimde uyku yok, penceredeyim tıpkı uykusuz kaldığım her gece. Karcadağ’dan savuruyordu yine rüzgar, ekin tarlaları birer deniz dalgası, rüzgara kaşı tarumar.Ay ışığında akrebin kaçışını görmüştüm o an.Deliğinde tarla faresi, kovuğunda yavrulayan kuş bağırtısı yankılanıyordu bu derin gecede. Avcı uzaktan bakıyordu gözlerime. Burası benimdir dercesine. Sonra görmüştüm ilk kez bu kocaman, bu yılan ki,tüyler ürperten.

 

 İşte beş yıl böyle geçti ve şimdi ayrılık vakti geldi, gitmem gerek bu yerden. Geride bıraktıklarım yaşıyor zaten içimde, orada kalanlar ise taşıyor,taşıyor  durmuyor bende…

 

 

 

İbrahim KAYA

Ayrılırken ilk görev yerim olan Siverek Hatundere Köyünden….






YORUMLAR
En yeni ve güncel etkinlikler için bizi takip edin

Yeni Yazılar E-Postanızda


E-Posta Adresiniz: