Hediye Kampanyamız:En fazla puan toplayan 3 kişiye 400TL'lik hepsiburada hediye çeki hediye ediyoruz..

KÖŞE YAZILARI

| Tüm Köşe Yazıları | Tüm Yazarlar | Yazıcı Dostu |


İbrahim Kaya:1974 yılında Erzurum ili Karayazı ilçesi Salyamaç köyünde doğdu.Babasının görevi nedeniyle ilkokulu aynı ilçenin Sukonak köyünde okuduktan sonra ,ortaokulu Erzurum’da ve liseyi ise Şanlıurfa’da tamamladı. 1996 yılında Uludağ Üniversitesi... Devamı

Diğer Yazıları - Mesaj Yaz - Üye Profili
"Öğretmenler Gününde Yeniden Öğretmen Olmak"

        Bugün günlerden Pazar ve takvim yaprakları “Kasım 23”diyor.Yani “24 Kasım” ha dedi,ha diyecek gibi.. Yüreğimin en ağlamaklı yerinden bir şeyler kıvranıp duruyor. “Yazmak gerek” diyorum bir yandan,bir yandan “hangisini yazmalı” diye uzun uzun düşünüyorum. Yok olmayacak vazgeçiyorum,bende kalsın,yaksın beni ,yıksın içimde örülen soğuk taşlı duvarları, alıp savursun bilmediğim okyanuslara,belki bir dağın en asi yanına, belki bir uçsuz bucaksız ovanın sonsuz bereketiyle yoğrulmuş buğday başaklarının altın sarısına…

 

     Ama ne yapsam olmuyor işte,mevsim son demlerini yaşıyor yazdan,bahardan,kışa çalıyor her yer.Gün,güneşle bir  ısınıp, gülücükler saçıyor ufuklarda,bir yağmur çiseliyor, ıslanıyor bütün masumiyetiyle sapsarı yapraklar….Geceye sarkınca vakit,kar taneleri birikiyor tüm yorgun yüreklerde ve izbe odalarda kaçak tütünler demli çaya karışıyor bu yerde. Deli  rüzgar bütün ihtişamıyla  demir penceremi hırpalarken,birkaç kuş kanadı çırpınıp duruyor sığındığı yerde, fırtınalar içinde çığlıklar çığ olup kaplıyor yaşama ait her ne varsa .
 

      Bende ise şu genç ömrümü böyle hoyratça yitirdiğimin öldüren hesabı ve takvimde uzun zamandır eldeğmemiş yaprakları bir çırpıda kopartıp bir türlü yanmayan sobayı bir an önce tutuşturma telaşı.Ve duvarda 24 Kasım beliriyor,kopardığım takvimde.Çeviriyorum ayazlarda çatlamış yüzümü,nereden geldiğini kestiremediğim türkü sesleri dolanıyor paslı kulağıma,yüreğimin en ince yerinden bir tını, öyle güzel ve tam da bütün yaraları depreştirir gibi…..Derken gözlerim çok uzaklara dalıyor durduk yerde,takvim yaprakları işe yarıyor ilk kez,sobada yanan odununun çıkardığı sesler eşlik ediyor efkarlı halime ve annemim elleriyle dokuduğu yüreği kadar yumuşak kilimin kalınlığına uyum sağlayan her yanımın, kendini dalıp giden gözlere umursuzca salıvermesi pek te uzun sürmüyor.

      Dalgınlığın içinde,birden bir ses sarıyor her yanımı,beynimde çınlıyor  yine aynı ses,tıpkı her 24 Kasım’da kulağımda yankılandığı gibi..Bir köylü çocuğun sesi bu,hem gevrek,hem de kırılgan..Yıllar geçse de hep aynı ses” durmadan,dinlenmeden öğretmenler gününüz kutlu olsun öğretmenim!” der.

 

       Evet,mesleğime başladığım 1.yılımdı ve bütün hayal kırıklıkların içinde geçen bir sonbahar mevsiminde, mesleğime yeniden sarıldığım gündü, “24 Kasım öğretmenler günü”…..Köyde tek öğretmen olarak bütün zorlukların içinde çırpınıp dururken,havalar soğumaya başlamış ve olağan bir şekilde başlayan kar ,biraz uzun sürmüş, bu bile bütün elektrik direklerinin yerle bir olmasına yetmişti bu yerde.Dolayısıyla kapkara günlerimin başlangıcı olacak bembeyaz bir sabaha uyanmıştık o gün. ..Sonra günler,haftalar geçmiş, giden elektrik bir daha geri gelmemişti...Zaten suyu olmayan köyde çektiğim sıkıntılar, daha  ilk günlerde canımı fena halde sıkmış ,bir de en temel ihtiyacımız olan elektrik gitmiş,gecelerce yüzünü göstermemişti.İşte bu durumda, bir gün içinde yapabileceklerimi 7-8 saat içine sığdırmak zorundaydım.Çünkü gün ağarıp karanlık bir fırtına gibi yayılınca bu köyde, lojmana çekilip soğuk bir yorganın altına sığınmaktan başka çarem de yoktu zaten.Yaşamın gereklerini yerine getirmeye ne zamanım, ne de imkanım vardır…Yemek vakitleri bir öğüne;yaşamak 7 saate indirgenmişti.Yıkanmak,okumak ve sesini duyacağım bir dostumla konuşmak ise hayallerin en ulaşılmazıydı bu yerde…
 

       Güneşi ne kadar çok beklediğimi bir ben, bir de o sırada nereden geldiğini bir türlü bilemediğim bir tarla faresi bilir.Yaşam alanınızı bir fare ile  paylaşmak nasıl bir duygu bilemezsiniz. Gece tıkırtılarının beynimde yarattığı ağır deprem ve dokunduğum her eşyaya farenin de dokunmuş olabileceği hissi ,tam bir “psikolojik vaka” halidir demek sanırım çok ta yanlış olmasa gerek..

 

         Gün Karacadağ  sırtlarında beliren ışıltıyla başlar, demir pencerede bin bir sevinçle selamlaştıktan sonra okulun soğuk duvarında yankısını bulan çocuk fısıltılarıyla devam ederdi.Sonra akşam olup güneş Nemrut’un  doruklarında hızlıca kaybolmaya başlarken bir hüzün deryasına dönerdi lojmandaki tek odam.Öyle ki ağlasam gece yeşerecek ,bağırsam bulutlar bir el uzatacak kadardı.Ve bütün iletişim araçlarından mahrum durumdaydım…Radyodaki piller bile bu uzun süreye dayanamamış,günlerce dünyadan habersiz kesilmiştim.İlginç olanı ise,bir öğretmen olarak günleri karıştırmıştım.Gerçekten de mesleğimin henüz ilk günlerinde içimde usulca beslediğim bütün heyecan tükenmiş, en genç ömrümde üzerime öyle bir karabulut çökmüştü ki takvimdeki günleri bile karıştırmaya başlamıştım.
 

       Sabahları okula gider,her tarafı yamalı bir sobada yanan tezek yakacağının ısıtabildiği kadar bir derslikte,beş sınıfı bir arada çocuklarla olabildiğince vakit geçirir,sonra bütün ümitlerimin bir bir tükendiği yere,yani lojmana ağır adımlarla dönerken,nasıl,ne zaman bu yerden kurtulacağımı uzun uzun düşünürdüm.Zamanın bir türlü geçmediği o zifiri karanlıklarda ,müthiş yalnızlıklar içinde gece boyunca kulağımda zonklayan fare tıkırtılarıyla kıvranıp dururdum.

       
        İşte tam da böyle bir günde,okulun kapanış saatinde bütün çocukların sınıftan çıkıp evlerinin karlı yolunu tuttuğu bir anda, kapı eşiğinde duran Ebru, cılız ve kırık dökük cümlelerle ” öğretmenler gününüz kutlu olsun öğretmenim” dedi.”O” daha cümlesini bitirmeden istem dışı olarak gözlerimin en derin yerine takıldı Ebru’nun çakmak çakmak bakan gözleri.Bir ışık yayıldı ki beynimin orta yerinden vücudumun en ücra hücrelerine değin.Bir sevgi yumağı,bir tuhaf his,sözcüklerle anlatılamaz bir olağanüstü farkındalık.Bir öğretmen olarak düştüğüm bu durumda ,üstelik günleri de birbirine  karıştırmışken ,aynı köyde yaşadıklarımın katbekat daha kötüsünü yaşayan 9 yaşındaki köylü kızı öğrencim Ebru, önceden yırtık defterinin bir köşesinde çetele tutmuş,günleri bir bir atlamış ve bana  “öğretmenler günümü “hatırlatmıştı.   Bu nasıl bir hediyedir bilemesiniz.Bu  benim mesleğime yeniden sarılmanın başlangıcı oldu işte. Üretmenin,paylaşmanın,umut yüklü olmanın hediyesidir bana söylenen bu söz.Puslu, karanlık bir günde, daha önce sesini bile duymadığım bir yerlerden ılık ılık bozkır kokusu gibiydi bedenime yayılan bu cümle.Biraz hüzünlü,biraz buruk ama bir o kadar da gurur verici bir duygu kapladı içimi.
 

    İşte asıl o gün ve o sözle “öğretmen oldum” diyorum kendi kendime.Asıl o gün başladı bu serüven,bu  tadına doymadığım,doyamadığım esmer tenli,güleç yüzlü köylü çocukların yüreğimde yürüyerek büyüyen sevgisi..Bu, bir ateşin ilk kıvılcımı gibiydi…….

   
        Şimdi zaman akıp,yıllar aylara karışırken bir kez daha sevdim bugünü,aldım başıma koydum.Çünkü o gün yaşamımda bir dönüm noktasıydı artık.Asla unutmayacağım bir kutsal ödül.
 

      Odun ateşiyle pişen kaçak,tavşan kanı çayımı kana kana yudumlarken, bir yandan da içimde bir heyecan beliriyor ,bu anımı sizin yüreğinizle buluşturma telaşı…

     
    Bütün dostlarıma öğretmenler gününde hediye kabul edebilirsiniz diyorum şimdi,ama en az Ebru’nun hediyesi kadar anlamlı olsun. Öğretmenler gününüz kutluyorum….

23.11.2008

İbrahim KAYA

www.idealistogretmenler.com






YORUMLAR
En yeni ve güncel etkinlikler için bizi takip edin

Yeni Yazılar E-Postanızda


E-Posta Adresiniz: