En başta yaşamayı sevmek,aşkla,tutkuyla,
bir kelebeğin kanat çırptığı kadar.
Kollarının yetişebildiğince kucaklayarak dünyayı.
Ya da tam kaybolacakken yeniden beliren umudu sevmek,
hem de korkunç sevmek,hiç nedensiz yere.
Bir annenin çığlığını sevmek kan-ter içinde.
Ansızın çınlayan sesi okşamak,
cinsiyetini hiç merak etmeden sımsıkı sarılmak mesela,
öylesine sevmek,yani hiç nedensiz yere.
Bir köylü kızı sevmek,sınırsız haliyle.
Çocukları indirmek yalnızlığımıza,elleri kir-pas.
Uykulu gözlerle sabahın seherinde saçları tarumar.
Nedametle beraber merhameti sevmek işte o an.
İlkbaharmış gibi sevmek çocukları,kardeşçesine.
Bütün mevsimlerin kardeş olduğunu bilmek kadar,
yaban oto,karanfil ve şöleni biriktirmek kırlarda.
Boyuna sevmek onu,buğdaya çalan tende…
Kahramanlarımızı sevmek mesela,
tam boğulacakken,yeniden aldığımız nefes kadar.
Sarılmak boynuna“sana bir can borçluyum” demeden,
Çok sevmek,ay gibi,güneş gibi..
Öylesine sevmek,yani hiç sebepsiz yere..
Mevsimsiz açan çiçekleri sevmek bazen,
tıpkı suları aşan gemilere koştuğumuz kadar.
Rüyanın en hançer yanına,sevgiyi dayatmak kabuslara
ve ölürcesine sevmek,koşulsuz hem de
kayaları çatlatan bir dal kadar,uzanmayı sevmek toprağa..
Sevmek,yani öylesine hiç nedensiz sevmek diyorum.
Gökyüzünün her halini kusursuz saymak gibi.
Sevdiğimiz bir türkünün ritmine bırakarak ruhumuzu,
suya konar gibi sevmek bulutları
ve kaşların gölgesine ezgiler dizerek sevmek mavilikleri.
Öylesine sevmek yani, hiç nedensiz sevmek.
camın kırılan yerini sevmek mesela,
odamıza sokulan kuş fısıltılarını duymak kadar.
Elma çiçeklerini dolu vururken sevmek ıslaklığı.
Uzakları,en uzakları sevmek,
mor rengi hayallere daldığımız vakitlerde.
Saatlerce bakabilmek bir dağın en asi yanına.
Dağ gibi yanımızı sevmek ne güzel, kanatan zamanlarda,
Elimize iliştirilen bir mektubu sevmek,ansızın hasret yüklü.
Sonbaharda sarı yapraklara basmadan yürüyerek.
Ağaçları sevmek aklımıza her geldiğinde.
Hem de felaket sevmek göz göze geldiğimizde ağlayarak.
Ellerini bulduğumuzda tutup kaçmak,
uçurumların en dip kuytuluklarına,
ya da unutmayı öğrenirken sevmek,
uzayıp giden yolda…
Sevmek diyorum her şeyi, ama korkusuzca
ve sonunu hesaplamadan.
Tıpkı sıcak bir ekmeği bölüşürken yürekten,
saçaklarda buzlar sarkarken tel tel,
sıcak olan her şeye yöneldiğimiz kadar.
İskeleyi vuran dalgalar kadar sevmek her şeyi,
bir ustayı sevmek gibi emeği işlerken taşa.
Gülmeyi sevmek ama kahkahalarla,
kazımak o anı zamana,yılar geçse aynı sıcaklığıyla.
Sonra gideni sevmek toprak sıcakken,
beklemek onu cemre misali,ötelerden ta ötelerden..
Kangren olmuş yılgınlıkların kucağında,
gelinciklere su verir gibi, sabırla..
Korkuyu sevmek,gün ağarırken.
Uyanmayı sevmek günün ilk ışıklarıyla,
gece mahmurluğunda uykuya daldığımız kadar.
Hastalığı sevmek,bir nefes sıhhati hatırlayarak.
Yazmayı sevmek umudumuzu damla damla kağıda işleyerek,
Karşılaşmalarda “merhaba” demeyi sevmek bıkmadan,usanmadan.
İçtenlikle sormak ahvali,
derde boyun bükmek ,sevinçte kol kola girerek…
Yaşamın coşkulu vaktinde,
öleni sevmek diri iken sevdiğimiz kadar.
Ağlamayı sevmek tenhalarda,gülüşler yeşerinceye kadar…..
Geç kalanı sevmek,ilk geleni sevdiğimiz kadar
Unutulanı sevmek,
ya da boş verileni,öylesine yani nedensiz sevmek.
Güneşi sevmek ayırımsız,çıkarken de,batarken de .
Sonuncuyu sevmek kolları açıp birinciye koştuğumuz zaman.
“Sevmek gibisi yok” demeleri sevmek
ve kenardan uçtan yaklaşanı fark ederek.
Parasızı sevmek, paradan yana olanı sevdiğimiz kadar.
Çirkini sevmek,felaket sevmek hem de,
güzeli hatırlattı diye değil,öylesine hiç nedensiz sevmek..
Hüzün acıyla birleşirken sevmek,
ve nakış nakış işlemek yüreklere.
Haziran’da yağan ikindi yağmurlarını beklemek kadar.
Sözcükleri sevmek bazen,yan yana dizildikleri zaman.
Ayrılığı sevmek bir otobüs durağında,
“sonunda ölüm yok ya” demeyi hissederek içimizde.
Özlemlerin en kahırlı yerinde düşleri sevmek
ve büyütmek kollarımızda usulca…
Git gide büyüyen aşkı sevmek bazen,
bir pencereyi sevmek gibi,konan kuşu görmeden,
Bir kitabı sevmek gibi tarif edilemez bir merakın içinde.
Ve karanlığı sevmek yalnız bir odada,
içeriye süzülen bir tutam ışığa uyanmak kadar.
Çalınan kapıya koşmak,aralanan yerden dostluğu sevmek gibi..
Sıradan olanı sevmek,özel olana bel bağladığımız kadar.
Sevilebilmeyi sevmek,
zenginliğini tüm damarlarımızda hissederek .
Azı sevmek belki,çoğa daldığımız kadar.
Belki de güçsüz olanı sevmek,tehlikeyi göze alarak,
Ve lacivertler biriktirmeyi sevmek avuçlarımızda,
gece lambalarının büktüğü sokağa daldığımızda…
Karanlıklarda sevgiyi toplamak ..
Ev ev
Sokak sokak
Caddelerden süzerek
Kent boyu
Kır boyu
Evren boyu…..
İbrahim KAYA