Hediye Kampanyamız:En fazla puan toplayan 3 kişiye 400TL'lik hepsiburada hediye çeki hediye ediyoruz..

KÖŞE YAZILARI

| Tüm Köşe Yazıları | Tüm Yazarlar | Yazıcı Dostu |


İbrahim Kaya:1974 yılında Erzurum ili Karayazı ilçesi Salyamaç köyünde doğdu.Babasının görevi nedeniyle ilkokulu aynı ilçenin Sukonak köyünde okuduktan sonra ,ortaokulu Erzurum’da ve liseyi ise Şanlıurfa’da tamamladı. 1996 yılında Uludağ Üniversitesi... Devamı

Diğer Yazıları - Mesaj Yaz - Üye Profili
"Kanatır yaramı düşlerim"

 “Taşın ve Aşkın Ezgisi” üstüne…(*)

 

Benimki hoyratça bir sevdaydı taşlarla örülmüş bir toprağın halden anlamaz, taş yürekli insanların aşka hükmettiği kanlı bir coğrafyada.

 

Ben Behram’ım,hani şu Gümrük Hanı’nın şehre küskün, kuytu bir köşesinde kendi küçük dünyasında, kulaklara hoş bir tını gibi inen ritmik bir sesin ahengiyle, hünerli ellerimde yoğrulan ve en verimli çağımda otantik odalara taşınan, sırça köşklü keçeleriyle ben. Sonra ansızın daldığım dar bir sokakta, siyah sokak taşlarına inat bir beyazlıkla yarılanmış bir kapı aralığında acemice bana gülümseyen, uğruna ölüme gitmeye değer bir yüz ve ılık ve çekingen bir bakışla yüreğe işleyen masmavi kocaman iki göz. Bu gözler sancılı bir başlangıca merhaba derken, yasaklı topraklarda bir ömür boyu sürecek, acılı, kahreden, sürgün yiyen ve paramparça bir yaşamın sert, akla zarar merhametsizliğin pençesine düşen aşkımla ben.

 

“Sabahın eşiğidir gözlerim” diyordu bana Gülzerin, serin ve pusu kokan havasıyla, kurşunlara gebe bu şehrin karanlık bir gecesinde. ”Aşkla” diyordu bana, “aşkla,kucakla beni, ya da bırak bırak da gözlerinde kaybolup gideyim”. Gecede kaybolan bendim, keklik çırpıntılarına karışan sesimle Roni’ye koştuğum mahzenime….

El değmemiş bir güzelliğin pençesinde sabaha dek kıvrılan bir uyku haramlığıydı bendeki. Toprak bir evin rutubet kokan daracık odasında ise, gözleri önünde Kanlı Fırat’ın yuttuğu cansız, gencecik bedenleriyle omuzlarında iki kardeşime yakılan ağıtlar ve çınlayan bir sokağa yorgun düşen, yürek burkan amansız hastalığıyla yaşlı babam. Kusursuz bir sabır misaliydi annemin mahzun, tövbeli ve ölüme kurban verdiği üç dal, üç yürek dayanmaz acısının yüzüne vurduğu derin çizgilerdeki.

Roni kardeşimdi en küçüğünden şirin, sevimli ardım sıra durmaksızın koşan en sevimlisinden. Bir günahkar tutku uğruna sabaha karşın Karacadağ kucağında serseri bir kurşunla toprağa serpilen. Sahi nasıldı o korkunç bir çırpınışla alacakaranlık gökyüzüne havalanan keklikler, yüreğine saplanan kurşunla alkanlara boyanan canımın içi Roni. Keklik avında av olmuştu annemin hasretle üstüne titrediği. Ben yine pişman, ben yine kahrolan ve yine yüreğime saplanan keskin bir bıçakla, ciğeri ortadan ikiye yarılanan yenik adam, Behram.

Bir gün ansızın yüreğime işlenen güzelliğiyle kaçamaklı bir sokağın, taşlı, dikenli yollarında gözlerimden siyah taşlara ilişen iki damla yaştı boşalıp akan. Sonra hırsızlama aşkımı bağladım düşlerime saldım gökyüzüne herkes görsün diye. Ama kurşunlarla yere serpilen düşlerimdi yersiz, yurtsuz ve ayıplanan kocaman sevdamdı, Gülzerin’nin yeşil mavi gözlerinde kaybolup giden.. Lirik bir şiirin doyum olmaz etkileyici mısralarında kocaman oluyordu aşkım bazen ve bazen de hasretliğin, özlemenin dayanılmaz heyecanıydı görmek, kokusunu iliklerime değin hissetmek uğruna beklediğim daracık korku veren bu sokak kaçamaklarında.

Ben Gülzerin, zoraki sevmelere talip bir iklimin kör, sağır ve dilsiz sayılan binlerce kızlarından biriyim. Elim kalem tutmaz yazayım yüreğimde saklı gizli sevdayı. Hırpalanmış, aşağılanmış bir öykünün cesur kızı ben ama her gece kanatır yaramı düşlerim, güneş doğma ne olur ve bu rüya sürsün her gece isterim. Gece inleyen bir oğultudur sevgisiz bin asırlık yaşadığım memleketimde. Su bile uyumuştu donup kaldığı bir taşın soğuk kucağında. Ama ben hayallerimle baş başa sevdama yasak konulmuş bir evin soğuk, insanı dışlayan ıssız ve hüzünlü havasında… Her karanlık yeni bir güne, yeni bir sevince gebe her yerde ama ben, gencecik bedenleri toprağa seren bir kurşunun vızıldayan sesiyle irkilirim yarım kalan düşümden güne sancılı merhaba diyen her seferinde…

Yasaklara inat bir yaşamın eşsiz, benzersiz güzelliğiyle dimdik ayaktaydım işte.Ama korkak olan aşkın ta kendisiydi, tomurcuklanan yüreğimde ateşin titreyişiyle beklediğim seni.. Sen dur gözlerin konuşsun dediğin andı işte damarlarıma inen sıcak bir kanın beynime değin içine çektiği seni. Ben aşiret kızı Gülzerin ve bir görünen bir kaybolan tuhaf bir gizemin tutsak, enselenmiş, dipsiz karanlıklarda, uzamış sakalınla yolumu gözleyen sevdam. Bilmezdim hain bir tezgâhın saf, sır vermeyen, karanlık bir hırsın elebaşı damgasıydı sana vurulan. Kaç kez bilmezsin ölümlü bir uçurumdan gözlerim kapalı tenine koştuğum kaç kez. Sana gelen bana gelsin isterdim alkırmızı dudağında patlayan şamar. Kurtuluşuna yol olaydım dört bir yandan devriyelerle sarılan, sorgusuz, sualsiz bir gece yarısı ansızın kelepçelere vurulan avuçlarındaki sevdan. Ya da adına düzenlenen tutanaktaki saatin, kemerin, kimliğin anahtarlığın, yaşlı ve bitkin annene bıraka-cağın alın terin, yoksul harçlığı paran. Çaresizliğindeki beyhude çırpınışlarında ipe sapa gelmez düşüncelerin olaydım Behram…….

Dedim ya ben Gülzerin, yasaklanmış binlerce sevdalardan gelmiş, okumuşlara taş çıkartan aklımla, sevdamı burma burma saçlarıma dolamış öylece ölüme giderim. Behram, sevdiğim adam, içimdeki yegâne ses bir gün mutlaka düşecektir ardıma bilirim ama çok geç,zoraki bir düğünde yetmişlik bir adama gelin olmak acıtıyor yüreğimi,acıtıyor yar. Behram’ım, peşine düştüğüm kanlı sokak taşlarına sor beni ve ansızın kaybolup gidişine yazdığım lirik mısralarda ara beni.

Kahpe ölüm bir kez daha fısıldıyordu hayatının baharında sevdiği uğruna koynuna girmeye razı olmadığı Gülzerin’in soğuk terli kulağına. Satın aldığını sanmıştı pervasızca sebebine uzanan adam. Bilmezdi ki Gülzerin’in bedeninde yanan, karşılıksız, paha biçilmez ölüme meydan okuyan, yarım kalan bir sevda öyküsüydü. Soğuk bir namlu şahittir Gülzerin olmadı ona yar, sessiz bir ağıt misali odayı dolduran feryat.

Behram aklanmıştı aklanmasına ama şimdi dudaklarında gevrek bir ezgi, sabaha dek titrediği sevdiğinin mezarında. Sonra Karacadağ’dan Siverek ovasına doğru yayılmaya başlamıştı kızılca bir şafak. Hayat yeni bir güne gebeydi, yeni bir aşkı müjdeliyordu ve Armutlu sokağın sonundaki harabe eve ağır adımlarla yürüyordu Behram, siyah sokak taşlarına basa basa. Acı bir türkü usulca içine doluyordu, yüreğini kanata kanata..

 

Yazıyı sesli dinlemek için videoyu tıklayınız..

İbrahim KAYA

http://www.idealistogretmenler.com/index.htm






YORUMLAR
En yeni ve güncel etkinlikler için bizi takip edin

Yeni Yazılar E-Postanızda


E-Posta Adresiniz: