Hediye Kampanyamız:En fazla puan toplayan 3 kişiye 400TL'lik hepsiburada hediye çeki hediye ediyoruz..

Dosya İndir

Teknoloji Nedir 3


Teknoloji Nedir 3
Bölüm:KPSS ve Eğitim Bilimleri Dokümanları
Bu kategoride Teknoloji Nedir 3 dosyasına benzer başka dokümanlar da bulabilirsiniz. Benzer dosyaları görmek için yukarıdaki KPSS ve Eğitim Bilimleri Dokümanları linkine tıklayabilirsiniz. Emeğe ve emekçiye saygı çerçevesinde dosyayı ekleyene teşekkür edebilir, dosyaya oy verebilir, dosyaya yorum yapabilir ve dosyayı sosyal medya butonları ile facebook ve twitter sayfanızda paylaşabilirsiniz.
Dokümanı indirmek için aşağıdaki hemen indir linkine tıklayabilirsiniz.
Eklenme Tarihi:31.1.2008
Bu doküman şimdiye kadar 250 kez indirilmiş. (Bugün:0 , Bu ay:0)
   Bu dosyaya 18 kişi oy verdi. Oy ortalaması 3


Teşekkür Edenler:İlk siz teşekkür etmek ister misiniz?

Paylaşan
Mustafa Altincik Doküman Arşivi'ni gör. (Sen de Paylaş)
Teşekkür Et Şikayet Et Sitene Ekle



 Word'e Aktar | Yazdır |  Yazıcı Dostu | Okunma:6791 

“ÖĞRETİM TEKNOLOJİLERİ VE MATERYAL GELİŞTİRME” DERSİ ÖDEVİ

 

KONU:Teknoloji

 

HAZIRLAYANLAR:

Mustafa ALTİNCİK    020600027

Alper ATEŞ                 020600034

Abdullah KAYA          020600002

 

TEKNOLOJİ[*]

 

GİRİŞ

Sözlük anlamı "bilginin, sanayideki işlemlerde sistematik olarak uygulamaya alınması" demek olan teknoloji, geniş anlamda, araştırma, geliştirme, üretim, pazarlama, satış ve satış sonrası hizmeti kapsayan bir sanayi sürecinin, etkin ve verimli bir biçimde gerçekleştirilmesi için kullanılabilecek bilgi ve becerilerin tümüdür. Teknolojik yenilik de, "üretim süreçlerinde yenilik, yeni ürünler ve yeni kurumsal örgütlenme biçimleri" olarak tanımlanmaktadır.

Gelişmiş ülkelerde, ürün rekabeti, bilimsel ve teknolojik yetkinlik rekabetine dönüşmüştür. Klasik anlamda rekabet gücünü belirleyen faktörler arasında doğal hammadde kaynaklarının bolluğu, ucuz işçilik gibi temel üretim faktörleri yer alırken, günümüzde ileri ve özellikli üretim faktörleri belirleyici duruma gelmiştir. İleri üretim faktörleri, nitelikli iş gücünü, Ar-Geç altyapısını, modern bir haberleşme ağını ve bilişim (enformasyon) teknolojilerinin etkin kullanımını içerirken, özellikli üretim faktörleri, belirli alanlarda yoğunlaşmış bilgi ve beceriye sahip iş gücü ile bilgi ve deneyim birikimini içermektedir.

Diğer yandan, başta elektronik, enerji, bilişim, uzay, biyomühendislik, organik kimya endüstrileri gibi "bilim ve teknoloji temelli" sektörler ile bunların bir bileşkesi olan savunma sanayisi, en yüksek oranda katma değer yaratan, dolayısı ile toplumsal refaha katkıları en yüksek olan sanayi dalları olarak ortaya çıkmaktadırlar.

Bu nedenle de günümüzde, ülkelerin, özellikle bu alanlarda sahip oldukları bilim ve teknoloji altyapıları ve bu altyapıyı sanayi süreçlerinde kullanarak ürüne, dolayısı ile toplumsal refaha dönüştürebilme yetenekleri, gerek ekonomik, gerekse politik açıdan stratejik öneme sahip, dikkatlice korunması gereken milli varlıklar olarak değerlendirilmektedir. Günümüzde, sahip oldukları bilimsel ve teknolojik bilgiyi, entegre süreçler içinde ürüne ve toplumsal refaha dönüştürebilen ülkeler ile bu süreç entegrasyonunu başaramamış ülkeler arasındaki anlayış ve uygulama farkı, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke tanımlamasında kullanılan önemli araçlardan biridir.

Gelişmiş ülkelerde yapılan bilimsel araştırmalar, bu araştırmalar sonucunda geliştirilen yeni teknolojiler ve bu teknolojilerin yeni üretim ve ürün teknolojilerine dönüşmesi süreçleri, iç içe, biri birini takip eden süreçler olarak ortaya çıkmaktadır. ABD, Almanya ve Japonya gibi ülkeler bu kategoride yer almaktadır.

Gelişmekte olan ülkelerde ise bu süreçlerin entegrasyonu zayıftır. Türkiye gibi dünya bilim literatürüne katkısı az olan ülkeler ve hatta eski SSCB ve Hindistan gibi dünya bilim literatürüne katkısı yüksek ancak bu birikimi toplumsal refaha dönüştürememiş ülkeler ikinci sınıfa giren ülkeler olarak değerlendirilmektedir.

Bilimsel araştırmalar açısından bakıldığında, bu ülkeler, gerek bilimsel ve akademik kuruluşlar, gerekse bilim adamları düzeyinde işbirliği ve bilimsel çalışmalara katılım açısından, gelişmiş ülkeler ile sıkı ilişkiler içinde olabilmektedir. Ancak bu ilişkiler ve yapılan çalışmalar ile kazanılan bilgi birikimini, teknolojiye ve ürüne dönüştürecek mekanizmaların gelişmemiş olması nedeniyle, bu ülkelerin yeni teknolojiler ile tanışması nadiren bu teknolojilerin gelişme safhasında, çoğunlukla da bu teknolojilerin üretim ve ürün teknolojilerine dönüşmesinden sonra, "teknoloji transferi" ile mümkün olmaktadır. Ancak, bu şekilde sahip olunan teknolojiyi, yeni türev teknolojilerin gelişimini sağlayacak "Ar-Geç tasarım teknolojisi" olarak değil, belli bir ürüne özel "üretim teknolojisi" olarak değerlendirmek gerekir.

Bilim ve teknoloji temelli bir sanayi dalı olan savunma sanayi, gelişmekte olan ülkeler için bu olumsuz tabloyu ortadan kaldırabilecek bir fırsat olarak ortaya çıkmaktadır. Savunma sistemleri tedarik süreçlerinin, hem savunma ihtiyaçlarının karşılanması hem de kritik teknolojilerin edinilmesi ve ülkenin teknoloji alt yapısının geliştirilmesi amacıyla kullanılması, gelişmiş ülkeler tarafından başarıyla uygulanan bir bilim-teknoloji-üretim süreçleri entegrasyonu yöntemdir. Savunma harcamalarına büyük kaynaklar ayrılan ülkemizde de, hem bilimsel araştırma, yeni teknoloji üretme ve yeni ürün geliştirme süreçlerinin entegrasyonu, hem de bu çalışmaları toplumsal refaha dönüştürülebilecek mekanizmaların kurulması için, savunma sanayisini temel platform olarak belirlemek en doğru yaklaşım olacaktır.


DEĞERLENDİRME ve ÖNERİLER

Uygulamadaki en önemli problemlerden birinin finansman problemi olduğu ortadadır. Savunma sanayisinden güncel bir örnek bu problemi daha açıklıkla ortaya koyacaktır: Türk Silahlı Kuvvetleri'nin önümüzdeki 25 yıldaki ihtiyaçlarının Türk Sanayici ve İş Adamları'na anlatıldığı brifingde[4], 150 Milyar Dolar'lık bir ihtiyaçtan ve bu ihtiyacın mümkün olduğunca yurt içinden karşılanması hedefinden söz edilmiştir. Gerçekçi bir yaklaşımla. belirtilen ihtiyacın %10'unun yurt içinde geliştirilen yeni ürünler ile karşılanacağını varsaydığımızda, gelecek 10-15 yıl içinde, yalnız savunma sanayisi için gereken Ar-Geç kaynağının yaklaşık 1.5 Milyar Dolar olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu da yıllık ortalama 100-150 Milyon Dolar tutarında bir Ar-Geç kaynağı ihtiyacı demektir.

Ülkemizde, savunma sanayisinin bazı öncü firmaları, mevcut imkanların ve ekonomik koşulların el verdiği ölçüler içinde Ar-Geç çalışmalarına kaynak ayırmaktadır. Örneğin 1994 yılında savunma sanayisinde gerçekleştirilen yaklaşık 24,85 Milyon Dolar'lık Ar-Geç harcamasının %42'si kamu kesimine, %58'i ise özel sektöre aittir. [5] Ayrıca, ASELSAN'ın, 12.5 Milyon Dolar'lık askeri Ar-Geç harcamasıyla, verilen yıl için, ülkemizin savunma sanayisi Ar-Geç harcamaları içinde %50'nin üzerinde bir paya sahip olması dikkati çekmektedir. Ancak bu yaklaşım yaygınlaşmış ve Ar-Geç çalışmaları yeterli bir düzeye ulaşmış değildir.

Bu nedenle devletin, bilim ve teknoloji politikalarını hayata geçirebilmek amacıyla, gerek temel bilimsel araştırmalar için yüksek öğretim kurumlarına, gerekse kritik alanlardaki temel/uygulamalı araştırmalar ve teknoloji geliştirme çalışmaları için kamu araştırma kuruluşlarına aktardığı kaynağı artırması gerekmektedir. Ayrıca Milli Savunma Sanayisi de bilim ve teknoloji politikalarını ürün ve üretim teknolojilerine dönüştüğü kuruluşlar olarak, yeni teknoloji/ürün geliştirme ve tedarik projeleri yoluyla desteklenmelidir.

Ülkemizde milli teknoloji geliştirilmesine yapılacak en büyük devlet desteği, mümkün olduğunca, kamu satın almalarında ve prensip olarak tüm savunma sistem tedariklerinde milli firmalara öncelik tanınmasıdır. Sanayideki Ar-Geç çalışmalarının bu şekilde desteklenmesi ve sanayi kuruluşları ile yüksek öğretim kurumları ve kamu araştırma kuruluşları arasındaki işbirliğini teşvik eden uygulamalar, bu kaynağın bir kısmının, bilimsel araştırmalar ve teknoloji geliştirme çalışmaları yoluyla, yeniden yüksek öğretim kurumları ve kamu araştırma kuruluşlarına akışını da sağlayacaktır.

Sanayileşmiş bütün ülkelerde veya AB gibi birliklerde geçmişte ve bugün yapılan budur. Burada en büyük handikap, ülkemizin dünyanın en krizli bölgelerinden biri olan Ortadoğu’da bulunması, bu nedenle de ihtiyaçların önemli bir bölümünün "acil alımlarla" karşılanıyor olmasıdır. Acil alımların azaltılması ve bunun yerine milli konseptlere dayalı ihtiyaçların Ar-Ne’ye dayalı olarak milli firmalardan karşılanmaya başlanmasıyla, sanayinin Ar-Geç teşkilatı kurması, üniversitelerden ve araştırma kuruluşlarından temel Ar-Geç desteği alması özendirilebilir. Türkiye’nin "bilim ve teknoloji" yeteneğini geliştirmesi için en etkin destek budur. Devletin görevi uygun politikalarla sanayiciyi bu yola sevk etmek olmalıdır.

 



[*] Kaynak:www.aselsan.com.tr

YORUMLAR