Forum | Sınıf Öğretmeniyiz Biz | Sınıf Öğretmenlerinin Kaynak Sitesi | http://www.sinifogretmeniyiz.biz
Hediye Kampanyamız:En fazla puan toplayan 3 kişiye 400TL'lik hepsiburada hediye çeki hediye ediyoruz..

Çanakkale Hey! Tarihin Yeniden Yazıldığı Yer...



Osman Ali  Aydın 
Uzman Üye - Öğretmen
- (Betşe)
Cevap:Çanakkale Hey! Tarihin Yeniden Yazıldığı Yer... (13.3.2012 21:35:11)

YAHYA ÇAVUŞ İÇİN

Bir kahraman takım ve Yahya Çavuş'tular,
Tam 3. Alayla burada ,gönülden vuruştular,
Düşman tümen sanırdı, bu şahlanmış erleri,
Allah 'ı arzu ettiler,akşama kavuştular,

Ezineli Yahya Çavuş



Çanakkale Savaşları'nda 1.Takım Komutanı Ezineli Yahya Çavuş'tu. Kıyıdaki siperlere gelip yerleştiği 2 gün boyunca, siperleri ve tel örgüleri yeniden onarmış, görevinin başarılması için talim ve provalar dahi yapmıştı. Birliğinin sağ gerisinde Aytepe, geride Ertuğrul Tabyası harabesi, solda ise Harap Kale bulunuyordu. Taburdan gelen emir şöyle idi:
( Düşmanın atılması hareketinde acele edilmeyip, kayık ve şalupalar sahile iki üçyüz metre yanaştıktan sonra şiddetle ateş açılacaktır. (
Yahya Çavuş ve arkadaşları bu emre uyarak yaklaşmakta olan düşmanı yerlerinden kımıldamadan bekliyorlardı. Düşman buna aldanarak saat 06.00 'da 5' er dizi halinde ve 20 filika ile kıyıya iyice yanaşmıştı ki 10. Bölükten ve 1. Takımdan beklemedikleri bir anda şiddetli bir tüfek atışı yemeye başladı.
• Ölü sessizlik bir anda bozuluverdi. Mehmetçik, intikam alma çağının geldiğini anlamış, haykıran ve çırpınan insanlarla dolu olan filikalara, arkadaşlarının acısını çıkartırcasına veryansın ediyordu. Yakın mesafeden açılan bu ateş adeta makineli tüfek etkisi yaratmıştı. Aslında ellerinde sadece piyade tüfeklerinden başka bir silahları da yoktu. Son dakikaya kadar ateş disipline uyarak, çıkarma birliğinin tam zamanda avlamışlardı. İrlanda Taburunun hücum dalgası üzerine bir afet gibi çöken Türk ateşi, bütün düzenlerini bir anda altüst ederek onları bozguna uğratmıştı. Bazı filikalardaki, bütün subay ve erler ölmüş ya da yaralanmıştı. İdaresiz ve yönetimsiz kalan filikalar akıntıya kapılıp sürüklenmeye başlamışlardı. Can havliyle kendilerini suya atmaya çalışan düşman askerleri ya boğuluyorlar ya da vuruluyorlardı. Kıyıya ayak basmayı başaran küçük bir grubun hali daha perişan görünüyordu. Sağa sola sığınmak için kaçışırlarken, yedikleri ateşle kumsala düşüp kalıyorlardı. Yahya Çavuş bir avuç kalmış arkadaşı ile bulunduğu yerden bir direnişle düşmanı biçmeye devam ediyordu. 10. Bölük çektiği acıyı bu taburdan çıkarmış, koy bir anda cesetlerle dolmuştu. Durgun mavi sular, pembemsi bir renk almış bir saat içinde bir düşman taburu imha edilmişti. 10. Bölük bire yirmibeş üstünlükteki düşmanı ilk raundda yenmişti. İngilizler şaşkın ve anlamsız bakışlarla birbirlerini süzüyorlardı. Tahta At Oyunu saat 09.30'a kadar bir kaç kez tekrarlayarak bir taburluk İngiliz birliğini de sahile sürmelerine rağmen, 10.bölüğün ve bir mangalık kuvveti kalmış olan Yahya Çavuş'un keskin nişancı ekiplerince durdurularak yok edilmişlerdi.
HER YER CESETLERLE DOLUYDU

Gemiden sarkan ranpalar, merdivenler, dubaların üstü, lumbarağızları cesetlerle doluydu. (River Ciyde Harekatı) iflas etmişti. Birkaç saatlik harekat sonunda İngiliz ve İrlanda hassa taburlarının subaylarından pek çoğu ölmüş, her iki taburda yüzde yetmiş zayiat vererk savaş dışı kalmışlardı. Kıyıya ancak 200' e yakın bir düşman askeri can kaygısı ile sığınmayı başarabilmişti. İngilizlerin şaşkınlığı henüz geçmemişti. Zira 25 Nisan Günü Ertuğrul Koyu ' ndaki Türk savunması üzerinde yalnız donanma 4650 atımlık mermi kullanmıştı ki, bu akla durgunluk verecek bir rakamdı. 18 Mart Günü Türk müstahkem mevkii topçusunun İngiliz ve Fransız filolarına karşı kullandığı mermi sayısının iki katıydı bu.
İngilliz Harp Tarihi Ertuğrul Koyu'na yapılan ilk çıkarma sırasındaki bu olayı şöyle anlatır:
…Türk Savunması son dakikaya kadar sanki terk edilmiş hissini veriyordu. Fakat ( River Ciyde ( gemisinin karaya oturması ile İrlanda Taburunu taşıyan nakliyelerin kıyıya birkaç metre yaklaştığı sırada birden bire sanki bir cehennem boşandı. Bu ateş kasırgası kıyılara sokulmuş olan nakliyelerin üzerinden limanın durgun sularına birlerce kamçı ile dövüyormuş gibiydi. İlk dakikalardan itibaren sanki kıran girmişcesine zayiata uğratıldı. Hafif hafif kıyıları yalayan dalgacıklar kana boyanmıştı.
…Karaya çıkmak için yapılan herhangi bir harekete karşı ateşler derhal o noktada toplanıyordu. Türklerin ateş disiplinleri cidden hayrete şayandı.
…Ertuğrul Koyu'na yapılan çıkış hareketi işte bu şekilde ve saat 09.00 dan biraz sonra kesin olarak durduruldu. Lutufkâr kum settinin arkasına sığınarak hayatta kalabilenlerin kıpırdanacak halde değillerdi. ( River Ciyde ( kömür gemisindeki diğer bir kişi de Teke Koyu'ndan yapılacak başarılı bir hareketin Türk Savunmasını kuşatmak ihtimalini veyahut havanın kararmasına kadar gemide mahpus kalmışlardı.
…25 Nisan'da Güney'deki Türkler bir zafer kazanacak sayıda değillerdi. Fakat komutanlarının azmi onlara çok önemli yararlar sağladı. Seddülbahir 'deki küçücük Türk Garnizonu deniz topçusunun dehşet veren ağır etkisini ilk kez tatmış olmasına karşın 25 Nisan sabahından akşamına kadar yerlerini inatla sarıldılar ve savunmada anlatılması imkansız işler gördüler.)
Çanakkale Savaşlarının bu efsane kişisi yöremiz insanıdır ve Ezine İlçe merkezinde adına yapılmış bir İlköğretim Okulu bulunmaktadır.



İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler (1): Reha Soğancı,
Osman Ali  Aydın
Uzman Üye - Öğretmen
- (Betşe)
Cevap:Çanakkale Hey! Tarihin Yeniden Yazıldığı Yer... (13.3.2012 21:36:06)

Kınalı Ali

Üst tegmen Faruk cepheye yeni gelen askerleri kontrol ediyor bir taraftanda onlarla lafliyordu nerelisin gibi sorular soruyordu. Bir ara sacinin ortasi sararmis bir cocuk gordu. Merakla 'adin ne senin evladim' der. Çocuk 'Ali' diye cevap verir. Nerelisin? der. Ali Tokat Zilede' nim der. 'Peki evladim bu kafanin hali ne?' Ali 'anam cepheye gelirken kina yakti komutanim der. Neden? der komutan. Ali 'bilmiyorum komutanim' der: Peki gidebilirsin Kinali Ali' der. O gunden sonra herkes ona Kinali Ali der. Herkes kafasindaki kinayla dalga gecer. Kisa surede cana yakin ve cesur tavirlariyla tum arkadaslarinin sevgisini kazanir. Bir gun ailesine mektup yazmak ister. Ali'nin okuma yazmasi da yoktur arkadaslarindan yardimister ve hep beraber baslarlar yazmaya. Ali soyler arkadaslari yazar; (sevgili anne babacim, Ellerinizden operim ben burda cok iyiyim beni merak etmeyin.) diye baslar. Kiz kardesini kendinden bir kucuk erkek kardesini sorar koyundekilerin burnunda tuttgunu yazdirir. Kendilerini merak etmemesini kendileri var oldukca dusmanin bir adim bile ilerleyemeyecegini yazdirir. Gururla mektubu bitirir neden sonra aklina gelir ve yazinin sonuna şöyle yazdı. (Anacagim kafama kina yaktin burda komutanlarim ve arkadaslarim benle hep dalga gectiler sakin kardesim Ahmete de yakma onlada dalga gecmesinler.) diye bitirir. Aradan zaman gecer. Ingilizler kati netice almak icin tum gucleriyle Gelibolu'ya yuklenirler. Bu cepheyi savunan erlerimiz teker teker sehit dusmuslerdi. Bunlara takviye olarak giden yedek kuvvetlerde yeterli olmamis onlarin sayilarida epey azalmisti gelibolu dusmek uzereydi kinali alinin komutanida olayi gorup yerinde duramiyordu. Kendisinin bolugu henuz sicak sicak temasa hazir degildi. Onlar yeni gelmisti onlari insan bedeninin sungu ve mermilerle orak gibi bicildigi bu yere dua ediyordu Komutanlarin bu dusunceli hali goren ve durumun vehametini bilen Kinali Ali ve arkadaslari komutanlarina yalvar yakar oraya gitmek istediklerini soylerler. Komutanlari onlari olume gonderdigini bile bile caresiz gonderir. Kinali Ali'nin bolugunden kimse sag kalmaz hepsi sehit olmustur. Aradan zaman gecer. Kinali Ali'nin ailesine yazdigi mektubun cevabi gelir. Komutanlari buruk ve gozleri dolu dolu mektubu acip okumaya karar verirler. Babasi anlatir Ali' nin. (Oglum ali nasilsin iyimisin gozlerinden operim selam ederim dedikten sonra okuzu sattik paranin yarisini sana yarisinida cepheye gidecek kardesine veriyoruz simdi okuzun yerine tarlayi ben suruyorum zaten artik zahireyede fazla ihtiyacimiz olmadigi icin yorulmuyorumda siz sakin bizi merak etmeyin bizi dusunmeyin der koyu akrabalarini anlatir ve mektubu bitirir (Ali ananinda sana diyecegi bir sey var) Anasini anlatir: (Oglum ali yazmissinki kafamdaki kinayla dalga gectiler kardesimede yakma demissin kardesinede yaktim komutanlarina ve arkadaslarina soyle senle dalga gecmesinler bizde kurban olacak koyuna kına yakılır. Ben seni vatana kurban olarak gönderdim oğlum. Gozlerinden oper selam ederim ALLAHA emanet olun)


İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:
Osman Ali  Aydın
Uzman Üye - Öğretmen
- (Betşe)
Cevap:Çanakkale Hey! Tarihin Yeniden Yazıldığı Yer... (13.3.2012 21:38:10)

RESULULLAH ÇANAKKALE SAVAŞINDA!!!
Tarihler 1928 yılını göstermektedir. Osmanlının son devir âlimlerinden, Cemal Öğüt Hoca efendi hacca gider. Cumhuriyet yeni kurulmuş, hızlı bir değişim yaşanıyor, Çanakkale savaşının üzerinden de on yılı aşkın bir zaman geçmiştir.

Cemal Öğüt Hoca efendi Mekke'deki vazifesinin tamamladıktan sonra Medine'ye gider. Medine'de her zamankinden fazla kalır.

Cemal Öğüt Hoca efendi vaktinin çoğunluğunu Mescid–i Nebevî'de geçirir. Bu arada Efendimizin türbesindeki görevliyle aralarında yakınlık hâsıl olur.

Cemal Öğüt Hoca efendi türbedarla yaptığı sohbetlerde bir şey dikkatini çeker. Türbedar Osmanlı devletine son derece bağlıdır, hatta o kadar ki Osmanlı adı geçtiği yerde muhakkak bir hürmet ifadesi belirtisi gösterir. Bu nuranî ihtiyarın Osmanlı'ya bu derece bağlı ve hürmetli olması Cemal Öğüt Hoca Efendinin merakını celbeder ve bir gün sorar:

"Sizde Osmanlı'ya karşı derin bir sevgi ve muhabbet görüyorum, bunun özel bir sebebi var mı?"

Nurani ihtiyar derin bir düşünceye dalar ve kısa süre sonra başını kaldırarak şöyle der:

"Allah ve Resûl'ünün muhabbeti, Osmanlı'yı sevmemi gerektirir."



Cemal Öğüt Hoca Efendi bu açıklamadan pek bir şey anlamaz. Türbedar da pek fazla bilgi vermek niyetinde değildir; ancak Cemal Öğüt Hoca Efendi bir şeylerin olduğunu anlar ve ısrar eder. Nur yüzlü ihtiyar anlatmaya devam eder:

"Osmanlı'yı sevmem için şu anlatacağım hâdise yeter de artar bile."

1915 senesinde Medine'de başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatır:

1915 yılının hac mevsimi idi. Her hac mevsiminde olduğu gibi, dört bir yandan mü'minler geliyordu, bu gelenlerin içinde Hindistan ulemâsından, âlim, zahid, keşfi açık gerçek bir Allah dostu da bulunuyordu. Bu Allah dostu ile sizinle olduğu gibi aramızda yakınlık oluştu, sohbetine katıldık. O zamanlar Osmanlı'nın çok sıkıntıda olduğu zamanlardı, ehl–i küffar, İslâm'a karşı saldırıya geçmiş, Payitahtta Çanakkale Boğazı'nda büyük savaş oluyordu.

Hindistanlı âlimde bir şey dikkatimi çekmişti, sohbetlerinde ağlıyor, namazlarında ağlıyor, yolda yürürken bile gözünden yaş eksik olmuyordu. Ağlamadığı zamanlar bile devamlı hüzünlü idi. Merakım artıkça arttı ve bir gün kendisine bunun sebebini sordum:

"Efendi! mübarek yerdesin, gözün gönlün açılacağı yerde devamlı ağlıyorsun, ağlamadığın zamanlarda yüzünde hüzün var, bunun sebebi, hikmeti nedir?" Beni yanına oturttu, gözlerindeki yaş damlaları daha da hızlanarak akmaya başladı. Sonra yaşlarını sildikten sonra bana dedi ki:

"Ben uzun yılların hasret ile çok uzaklardan buralara geldim. Ben Kâinatın Efendisi'nin kokusunu, ruhaniyetini Hindistan'dan alırdım. Şimdi buralara geldim, Efendimin kabr–i şerifi başındayım, ama Hindistan'da aldığım feyiz ve nuranîliği burada bulamadım. Bu ne hâldir diye düşünüyorum, acaba bir günah mı işledim, bir suçum mu var? Efendim benim üzerimden himmetini mi çekti? Ya da Efendim burada değil, burada olsa onu hisseder, onun ruhaniyetinden bereketlenirdim. Bu hâl beni perişan etti… Ağlamamın sebebi budur."

Türbedar bu Allah dostunu dikkatle dinledi, ancak o da bu işe ne bir yorum getirebildi, ne de bir şey diyebildi. Ancak nur yüzlü türbedarın da kafası karışmıştı. Bu Hindistanlı âlimin, yalan söyleme, abartı yapma gibi bir durumu söz konusunu değildi. Zira son derece samimî bir hâl içindeydi. Hindistanlı âlimin söylediklerine yabancı değildi. Her hac mevsiminde değişik bölgelerden gelen Allah dostları ile karşılaşır, onları Allah Resûlü'nün ruhaniyeti ile nasıl bağlantılar kurduklarını bilirdi. Bu Hindli âlim de onlardan biri idi, türbedarın bunda zerre şüphesi yoktu. Peki, bu âlimin söyledikleri nasıl açıklanacaktı?

Yaşlı türbedar gündüz dinlediklerinin etkisinde kalmıştı, gece yatağına yattığında da kafasındaki soru işaretleri gitmemişti.

Sabah namazına kalkmadan önce türbedar bir rüya görür. Rüyasında Kâinatın Efendisini görür. Nur yüzlü türbedar, edebinden Efendimize bir şey soramaz. Dün yaşananlar aklına gelir, bir şey diyemez. Türbedarın düşüncelerine Kâinatın Efendisi:

"O kardeşimin hissettiği doğrudur. Ben her zamanki makamımda değilim, birkaç zamandır Çanakkale'deyim… Çok zor durumda bulunan kardeşlerimi yalnız bırakmaya gönlüm razı olmadı. Onlara yardım ediyorum…" diye buyurarak, hem türbedarın kafasındaki soru işaretlerini giderir hem de Hintli alimi endişelerinden ayırarak, gönlünün rahat olmasını sağlar.   

Cemal Öğüt Hoca Efendi de, böylece türbedarın anlattığı hadiseyle Osmanlı'ya olan sevgisinin hikmetini ibretli bir şekilde öğrenmiş


İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:
Osman Ali  Aydın
Uzman Üye - Öğretmen
- (Betşe)
Cevap:Çanakkale Hey! Tarihin Yeniden Yazıldığı Yer... (13.3.2012 21:42:11)

İnsanlık Dersi

Çanakkale Savaşlar'ında savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges, yurduna döndükten sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor:
"Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilirsiniz.Hiç unutmam.Savaş sahasında döğüş bitmişti.Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zaliyat vermişlerdi.Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım.Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi göleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu.Tercüman vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık:
- Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:
"Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı.Birşeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı.Benim ise kimsem yok.İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün". Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım.Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı.O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımı dondurduğunu hissettim.Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutan ot tıkamıştı.Az sonra ikisi de öldüler..."

İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:
Osman Ali  Aydın
Uzman Üye - Öğretmen
- (Betşe)
Cevap:Çanakkale Hey! Tarihin Yeniden Yazıldığı Yer... (13.3.2012 21:44:03)

Hey onbeşli onbeşli... Bu türküyü hatırladınız mı? 'Onbeşli' türküsünün hazin hikâyesini biliyor musunuz? İşte size Onbeşli türküsünün hikayesi:


Çanakkale Cephesi, sanki bir ölüm değirmeni gibiydi; tükettiği insanlar haddi hesabı aşmasına ve İngiliz generali Aspinall-Oglander'in (Gelibolu'daki kanlı muharebeler, Türk ordusunun çiçeğini bitirmiştir,) tespitinde ifadesini bulan -gerçekten de İngilizler şehit olan gençlerimizi, "çiçeğin tomurcuğu" ve "vakti gelmeden solan gül goncası"na benzetiyorlardı- koskoca bir eğitimli genç nesli yutmasına rağmen bir türlü doymak bilmiyordu.

O kadar ki cephede meydana gelen boşlukları doldurmak için, diğer cephelerden asker getirilemediğinden, en yakın çevreden başlayarak, 15 yaşın üstündeki eli silah tutan bütün gençlerin dahi, gönüllü olup olmadığına bakılmaksızın, Çanakkale'ye sevk edilmeleri alışılmış normal bir hadise haline gelmişti.

O günler, köyde, kasabada erkeğin kalmadığı, gücü kuvveti ve boyu posu yerinde olan herkesin asker olduğu ya da asker olmak zorunda kaldığı kara günlerdi.

Birinci Dünya Savaşı'nda, Osmanlı ordusunda insan kaybı öyle bir noktaya varmıştı ki Harbiye Nezareti, harp bütün hızıyla sürerken askerleri birkaç günlüğüne de olsa memleket iznine göndermeye gayret etmişti.

Çünkü harpte gün geçtikçe daha da artan kayıplar, nüfusun tükenmekte olduğu korkusunu doğurmuş ve savaşan askerler memleketlerine nüfusu çoğaltmak üzere gönderilmişlerdi.

Çanakkale Savaşı sırasında, İtilaf Devletlerinin Nisan 1915'ten itibaren kara çıkartmasına başlamalarıyla birlikte cephede takviye kuvvetlere ihtiyaç hâsıl olunca Sultan V. Mehmed Reşad 14 Mayıs 1331'de (27 Mayıs 1915) bir irade (emir) yayınlayarak, yukarıda sözünü ettiğimiz Askeri Mükellefiyet Kanunu'nda değişiklik yapmak ve lise talebelerini de cepheye çağırmak zorunda kalmıştı.

Sultan Reşad, yayınladığı iradede, Mükellefiyet Kanunu'nun 42. Maddesine ek olarak hazırlanan (kâtib-i sultaniye 10. sınıf müdaviminine mütedair (devam edenlere dair)) başlıklı fıkra hakkında şöyle geçici bir düzenleme yapma yoluna gitmişti:

(Madde 1: Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-u Muvakkatinin (geçici kanununun) 42. Maddesindeki fıkra atiye (geleceğe) tezyil (ertelenmiş) olunmuştur. Muayene-i intihaiye esnasında (muayene sonucunda) mekatib-i sultaniyenin (sultani mekteplerinin) onuncu sınıflarında bulunanlar da hizmet-i makzura (zikri edilen hizmet) hakkına nail olacaktır.)

Sultan V. Mehmed Reşad'ın iradesinden sonra Harbiye Nezareti de bir tebliğ yayınlayarak, 1314 (1896) doğumluların (yani 19 yaşındakilerin) henüz askerlik hizmetine çağrılmamışları ile 1315 (1897) doğumluların, bedenleri gelişmiş, harbe elverişli ve silah kullanmaya kabiliyetli olanlarından müsait bulunanların da kıtalara teslim olmalarını istemişti.
Padişahın ve Harbiye Nezaretinin bu çağrısı üzerine, Balıkesir, Bursa, Kütahya, Manisa, Adapazarı, İzmir, Aydın, Muğla ve Konya'nın, tahsilleri ve hayatlarının henüz başındaki bu yeni yetme gençleri, vatanın kendilerinden beklediği yüce vazifeyi hakkıyla ifa etmek azim ve inancıyla silâhaltına koşacaklardı.

Ekseriyeti 15 ila 19 yaşında olan bu genç bahadırların cepheye katılımları anısına Anadolu'da yakılan meşhur (Hey Onbeşli Onbeşli) adlı türküde de söz konusu durum çok acı ve dramatik bir dille anlatılmıştır. Burada sözü edilen (15'liler) 1315 doğumlulardır.

Yani 1 Haziran 1897 ile 22 Mayıs 1898 arasında doğan ve tam 18 yaşını doldurmuş olan gençlerdi. Türküde, bu 1315'li gençlerden şöyle bahsediliyordu:

Hey onbeşli onbeşli
Tokat yolları taşlı
Onbeşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı
Aslan yârim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi onyediye
Gidiyom gidemiyom
Az doldur içemiyom
Sevdiğim pek gönüllü
Koyup da gidemiyom



İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:
Osman Ali  Aydın
Uzman Üye - Öğretmen
- (Betşe)
Cevap:Çanakkale Hey! Tarihin Yeniden Yazıldığı Yer... (13.3.2012 21:45:48)

Seyit Onbaşı, 1889 yılının Eylül ayında Havran İlçesi Çamlık (Manastır) köyünde dünyaya geldi. Babasının adı Abdurrahman, annesinin ki Emine idi. Seyit, 1909 yılının Nisan ayı başlarında askere alındı. 1912'de Balkan Savaşları'na katıldı. Savaş bitiğinde terhis edilmedi ve topçu eri olarak Çanakkale Cephesi'nde görev aldı. Çanakkale Savaşları'nda gösterdiği kahramanlıkla adını Türk tarihine yazdırdı. 18 Mart Deniz Savaşı sırasında, Rumeli Mecidiye Tabyası'nda ayakta kalabilen tek top vardı onun da mermi kaldıran vinci bozulmuştu. Seyit Onbaşı büyük bir güçle 215 Okkalık mermiyi üç kez kaldırarak namlunun ucuna sürmüş ve bu kahramanlığı ile Ocean gemisi büyük bir yara almıştı. Seyit Onbaşı 1918 sonbaharında köyüne döndü. Sanatı olan ormancılık ve kömürcülüğe devam etti. 1934 tarihinde yürürlüğe konan soyadı yasasıyla "Çabuk" soyadını aldı. 1939 yılında akciğerlerindeki rahatsızlık nedeniyle vefat etti.



İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:(1): Mustafa A.,
Mustafa  A.
Yönetim Ekibi - 4.Sınıf Öğretmeni
- (admin)
Cevap:Çanakkale Hey! Tarihin Yeniden Yazıldığı Yer... (13.3.2012 22:35:13)

Çok güzel bir paylaşım olmuş Osman öğretmenim. Elinize sağlık

İmza:Sınıf Öğretmeniyiz Biz
Bu mesaja teşekkür edenler:(1): Osman Ali Aydın,
Osman Ali  Aydın
Uzman Üye - Öğretmen
- (Betşe)
Cevap:Çanakkale Hey! Tarihin Yeniden Yazıldığı Yer... (14.3.2012 20:01:06)

Bu vatanı bize bırakmak için canlarından vazgeçenler için ne yazılsa azdır.

İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:(1): Mustafa A.,
Osman Ali  Aydın
Uzman Üye - Öğretmen
- (Betşe)
Cevap:Çanakkale Hey! Tarihin Yeniden Yazıldığı Yer... (16.3.2012 18:45:29)

Çanakkale bir destandır tarih sahnesinde.
İsimsiz kahramanların, adı konmamış kahramanlıkların adıdır Çanakkale.
Vatanına kurban olsun diye saçına kına yakılan Kınalı Ali'nin adıdır Çanakkale.
3000 düşman askerine 63 kişiyle 12 saat boyunca karşı koyan Yahya Çavuş'un adıdır Çanakkale.
Savaşı insanlık ölçülerini aşmadan uygulayan erdemli bir askerin Fırıncı Ali'nin öyküsüdür Çanakkale.
İnsanlığın savaşı yendiği yer Gelibolu'nun adıdır Çanakkale.
Boğazı sessiz bir gecede mayınlarla döşeyen Nusret Mayın Gemisi'nin adıdır Çanakkale.
250 kilogramlık top mermisini sırtlayan Koca Seyit'in öyküsüdür Çanakkale.
8 bin düşman askerine karşı direnen 160 askerle Conkbayırı'nın adıdır Çanakkale.
Komutanından sancaktarına kadar tüm askerleri ölen 57. Alay'ın emsalsiz vatan savunmasıdır Çanakkale.
(Ben size taarruz etmeyi değil ölmeyi emrediyorum) diyebilen Mustafa Kemal'in tarihin seyrini değiştirdiği kararlılığın adıdır Çanakkale.
Çanakkale 250 bin vatan evladının şahadet şurubu içtiği bir milletin varoluşa giden öyküsüdür.
BAYRAĞI SELAMLARKEN HATIRLAYIN BİZLERİ,
GÖRÜN BAYRAK ÜSTÜNDE BİZDEN KALAN İZLERİ.


İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:

HIZLI CEVAP (5 Üye Puanı)

Cevap Yazmak İçin Giriş Yapın veya Üye Olun
En yeni ve güncel etkinlikler için bizi takip edin