Forum | Sınıf Öğretmeniyiz Biz | Sınıf Öğretmenlerinin Kaynak Sitesi | http://www.sinifogretmeniyiz.biz
Hediye Kampanyamız:En fazla puan toplayan 3 kişiye 400TL'lik hepsiburada hediye çeki hediye ediyoruz..

Beni Etkileyen Yazılar


G@lip  G@lip
Uzman Üye - İlkokul Öğrencisi
- (galip_k)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (17.2.2013 13:27:49)

Eflatun'a iki soru sormuşlar.

Birincisi; (İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nedir?)

Eflatun tek tek sıralamış:

- Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne varki çocukluklarını özlerler…
- Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler, sonra sağlıklarını geri almak için para öderler…
- Yarından endişe ederken bugünü unuturlar. Dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar…
- Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler…

Sıra gelmiş ikinci soruya; (Peki sen ne öneriyorsun ?)

Bilge yine sıralamış:

- Kimseye kendinizi (sevdirmeye) kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi (sevilmeye) bırakmaktır…
- Önemli olan; hayatta (en çok şeye sahip olmak) değil (en az şeye ihtiyaç duymaktır).

İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:(2): Şeniz Karaşah, Duygu Aydın,
Şeniz  Karaşah
Bilge Üye - 1.Sınıf Öğretmeni
- (senizkarasah)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (18.2.2013 14:48:40)

MUSTAFA GÜZELGÖZ

Yıl 1943.

Genç Mustafa'nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi'ne çıkar.

Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok.

Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok.

Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır:

(Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.)

Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.

– Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu ?

– Alıyorum.!

– Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak?

Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten.

23 yaşındaki genç memur (Ne yapayım, ne yapayım?) diye düşünür durur.

Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler.

Eşi önce (Deli misin bey?) der ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir.

O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, bin bir güçlükle üstesinden gelir.

Çünkü o zaman da şimdiki gibi, (Aman bir şeyyap mayalım da başımıza bir iş gelmesin.

Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da( zihniyeti aynen var.

O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır.

İki tane de sandık yaptırır.

İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar.

Sandıkların üstüne (Kitap İade Sandığı) yazar.

Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar.

Kütüphaneye de bir yazı asar: (Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz.)

Köydeki çocuklar şaşırır.

Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir.

Düşünün, Noel Baba gibi.

Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek.

Geyikler yerine eşeği var.

Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da.

(Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım.

Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak) der.

Mustafa artık Ürgüp'teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel'le köy köy gezmektedir.

Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar.

Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler.

Mustafa Amca'nın ünü etrafa yayılır.

Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken,

Mustafa'nın eşeği Yüksel, yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.

Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar.

Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor.

Zenith ve Singer'e mektup yazar:

(Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım( der.

Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti).

Salı günlerini kadınlar günü yapar.

Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur.

Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye.

Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider.

Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır.

Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, (kendi görev tanımı dışında davranıyor) diye.

Sonuçta ;

50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.

Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir.

2005 yılında Mustafa Amca vefat eder.

Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar.

Ürgüp'e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.

Girişimcilik nedir biliyor musunuz ?

Bulunduğunuz yere yenilik katmalısınız.

Mutlaka adım ve adımlar atmalısınız.

Yaptığınız iş veya işler olduğu yerde durup duruyorsa, sizde bir uyuzluk vardır arkadaşlar.

İnsan vardır, dokunduğu yere değer katar;

insan vardır, dokunduğu yere değer kaybettirir.

Bakın, Nevşehir'den ve bu ülkenin her yerinden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti;

binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama, olağanüstü adımlar atarak verdiği hizmetlerini halkın unutmadığı ;

Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykeli var.




Ekler
-------------------------------------------

20100404123755996.jpg (Gösterim:0)

20100404123726152.jpg (Gösterim:0)

-------------------------------------------


İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:(2): G@lip G@lip, Duygu Aydın,
G@lip  G@lip
Uzman Üye - İlkokul Öğrencisi
- (galip_k)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (20.2.2013 11:28:28)

MESNEVİ"DEN.....

Bir Yahudi, bir Hristiyan, bir de Müslüman yolda giderken arkadaş oldular. Tıpkı aklın iman, bedeninde nefis ve şeytanla arkadaş olması gibi o Müslüman da onlarla bir süre arkadaş oldu.
Bu üç arkadaş yürüyerek akşama doğru bir konağa vardılar. Orada biri onlara yemeleri için helva gönderdi. Yahudi ile Hristiyan'ın karnı toktu, Müslümansa oruçluydu. Akşam namazı vakti gelince Müslüman helvayı yemek istedi. Diğer ikisi itiraz ederek:

"Şimdi karnımız tok, bu helvayı sabaha bırakalım, sabahleyin yeriz" dediler.

Müslüman oruçlu olduğunu söylediyse de para etmedi. Sonra helvanın paylaşılmasını teklif etti. Onuda kabul etmediler. Neticede helvayı sabaha bırakmaya karar vererek uyudular. Sabah olunca üçü de uyandı. İçlerinden biri:

"Herkes gördüğü rüyayı anlatsın, kimin rüyası daha güzelse helvayı o yesin. Zaten bu helva az, üç kişiye yetmez" dedi.
Önce Yahudi söze başladı:

"Gece rüyamda Hazreti Musa'yı gördüm. Elimden tutarak beni Tur dağına götürdü. Oraya varınca ben de, Hazreti Musa'da, Tur Dağı da hep birlikte nurâ gark olduk" diyerek söze başladı. Daha bir çok acayiplikler anlattı. Görmediği bir çok hârikulâde halden bahsetti. Bin bir yalan düzüp konuştu, helvayı kapabilmek için bütün hünerlerini ortaya koydu. Yahudi'den sonra Hristiyan söze başladı:

"Rüyamda Hazreti İsa'yı gördüm. Onunla göğün dördüncü katına çıktık. Âlemin güneşinin bulunduğu yere gittik. Orada akıllara durgunluk verecek nice nice şeyler gördüm" diyerek sözlere başladı. Oda olmadık yalanlar söyleyerek görmediği birçok şeyler anlattı. Hristiyan'ın rüyası bitince birlikte Müslümana:
"Haydi söyle bakalım sen neler gördün?" dediler. Müslüman boynunu büktü:

"Sizler göklerin ve yerin acayipliklerini görüp dururken ben yatağımda uyuyordum. Yüce Peygamber Hazreti Muhammed (s.a.v) gelerek bana:

'Ne uyuyup duruyorsun. Arkadaşlarından biri Musa ile Tur Dağında nurlara gark oldu, diğeri İsa ile göklerde dolaşıyor, bari sende kalkıp karnını doyur.' dedi. Ben zavallı da kalkıp helvayı yedim." dedi.

Hazreti Mevlâna Celaleddin-i Rûmi

İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:(2): Şeniz Karaşah, Duygu Aydın,
Duygu  Aydın
Aktif Üye - Öğretmen
- (duygu5)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (22.2.2013 21:15:14)

Hayatımı yeniden yaşayabilseydim eğer;
Hastayken yatağa girer dinlenirdim. Ben olmadığım zaman her şey
kötüye gidecek diye düşünmezdim..

Gül şeklindeki pembe mumu saklamaz yakardım..
... Daha az konuşur, ama daha çok dinlerdim..
Yerler kirlense, masa örtüm lekelense bile daha çok arkadaşımı akşam yemeğine davet ederdim..

Oturma odasında TV seyrederken, patlamış mısır yer. Yerler leke olacak diye korkmazdım.. Bana gençliğini anlatmaya çalışan dedeme daha çok vakit ayırırdım.. Kocamın sorumluluklarını daha çok paylaşırdım..

Saçım bozulmasın diye, arabanın camının açılmasını önlemezdim..

Eteğimin lekelenmesine aldırmadan çimlere otururdum..
TV seyrederken daha az, hayata bakarken daha çok ağlar ve gülerdim.. Ömür boyu garantilidir denilen hiçbir şeyi satın almazdım..

Hamileliğimin bir an önce sona erip, doğum yapmayı dilemek yerine, hamile olduğum her anın tadını çıkarır ve içimde bir canlı yaratmanın ne kadar harika olduğunu fark ederdim.. Bu o kadar nadir bir olay ki.. Mucize gibi bir şey..

Çocuklarım beni öpmek istediklerinde, asla "Önce git ellerini yüzünü yıka" demezdim.. Onlara daha çok "seni seviyorum", ondan da daha çok "özür dilerim" derdim..

Ama başka bir hayat verilseydi en çok yapacağım şey; her dakikasını değerlendirmek olurdu..

Dikkatle bak.. Gerçekten gör.. Yaşa.. Vazgeçme..
Küçük şeyler için şikayet etmekten vazgeç..
Bana benzemeyenler, benden daha çok şeye sahip olanlar ve kimin ne yaptığı beni ilgilendirmezdi..

Bunun yerine, ilişkilerimi güçlendirmeye çalışırdım..
Sahip olduğunuz ruhsal, fiziksel ve duygusal her şey için
şükredin..

Tek bir hayatınız var ve bir gün sona eriyor.. Umarım her gününüzü değerlendirirsiniz.."

Ekler
-------------------------------------------

hayat_guzeldir.jpg (Gösterim:0)

-------------------------------------------


İmza:Umut içimizde hiç susmayan geveze bir kuştur...
Bu mesaja teşekkür edenler:(3): Hanife Şimşek, Şeniz Karaşah, Fatma Fatma,
Hanife  Şimşek
Uzman Üye - 1.Sınıf Öğretmeni
- (simsek67)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (22.2.2013 21:21:11)

Çok güzel bir yazı Duygu öğretmenim,aslında sahip olduğumuz pek çok şeyi yaşarken farketmiyoruz ve tadına varmadan yaşıyoruz.

İmza:İnsanların kanatları yok,insanların kanatları yüreklerinde.          N.H. RAN
Bu mesaja teşekkür edenler:(2): Duygu Aydın, Şeniz Karaşah,
Şeniz  Karaşah
Bilge Üye - 1.Sınıf Öğretmeni
- (senizkarasah)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (23.2.2013 15:39:03)

1924 yılında tokyo üniversitesi'nde görev yapan japon profesör Hidesabura Ueno, kendine tren istasyonunda bulduğu küçük bir köpek yavrusu edindi. Profesör Ueno köpeğine, Japoncada (sekiz tane) anlamına gelen Hachiko adını koydu.

Safkan akita cinsi beyaz bir erkek olan Hachiko, her sabah üniversiteye gitmek için evden metroya yürüyen sahibine eşlik
etti. Metronun dış kapısına kadar getirdiği sahibini uğurladıktan sonra da eve döndü. Çok geçmeden bir akşam üniversite
dönüşünde metronun çıkışında Hachiko'yu kendisini beklerken gördü profesör ve çok şaşırdı. Bu akıllı köpek sahibinin eve
dönüş saatlerini hesaplayarak ve aynı yolu kullanacağını düşünerek metronun önüne gitmişti.

Ondan sonraki bir yıl boyunca her sabah sahibini metroya kadar götürdü, her akşam iş çıkışında da metronun önünde
karşıladı. Saatini hiç şaşırmadı.

ama bir akşam profesör metrodan çıkmadı. Hachiko gözleri metronun kapısında, gece boyunca bekledi.

Bir sonraki akşam profesör yine yoktu. Üçüncü akşam metrodan yine çıkmadı.

Çünkü profesör üniversitede kalp krizi geçirip ölmüştü..

Hachiko her akşam sahibim metrodan çıkar diye inatla bekledi. Haftalar, aylar,yıllar boyunca her akşam tokyo metrosunun
Shibuya İstasyonunun kapısına gitti. Tam 10 yıl boyunca.

Hachiko 12 yaşındayken metronun kapısında öldü.

Bugün tokyo'ya gidenlerin Shibuya İstasyonunun kapısında karşılaştığı köpek heykeli Hachiko'dur.

Japonlar, sadakat ve insan hayvan ilişkisinin sembolü olarak ölümünden hemen sonra 10 yıl boyunca sahibini beklediği yere
Hachiko'nun heykelini diktiler.
Ekler
-------------------------------------------

69217_484398571624965_1450969868_n.jpg (Gösterim:0)

-------------------------------------------


İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:(1): G@lip G@lip,
G@lip  G@lip
Uzman Üye - İlkokul Öğrencisi
- (galip_k)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (24.2.2013 12:51:20)

bu yönüyle düşünülmemişti sanırım ama ÇOK İLGİNÇ VE GÜZEL

Eşim olma, karım ol ! Bakma sen daha ilkel durduğuna, ruhu vardır kelimelerin.

(Karı-koca) (eş)ten daha çok şey anlatır. Hatta belki bize unutulmuş bir şeyi söyler.

Sahi, biliyor musun? Neden erkeğe (koca), kadına da (onun karı) demiş eskiler?

Eşim değil, karım ol! Kedilerin eşi olur, terliklerin de… İnsanın eşi olmaz.

Bir ömür eşlik ediyor diye mi sevgiliye eş denir? Eşlik etmek yeter mi?

Fazlasını beklemez mi insan yârinden?

Kelimeleri yitirmeseydik anlardık belki,erkeğe eskilerin neden )koca) dediklerini.

Çünkü (koca) bilge demektir, yüce demektir. Koca demek, dağ demektir.

Ve ne kadar yüce olursa olsun, üstünde kar olmayan dağ eksiktir.

Dağların yücesine kar yağar diye kadına da (kocanın karı) demişler.

Bakma şimdi evlenenlerin (karı-koca) ilan edildiğine.

(Koca ve onun karı) olmalıdır aslında. Yani yüce bir dağ olmalı adam.

Kar gibi pak ve masum olmalı kadın. Örtmeli ve bir ömür, süsü olmalı dağın.

Çünkü üşür tepesinde kar olmayan dağ, ne kadar yüce olursa olsun, yarım görünür…

Eşim olma, karım ol!

Bana benzemeye çalışma sakın. Bana benden lazım değil bir tane daha.

Ama unutma ki sensiz ''YARIM'IM''.

Her zaman söylemem, ama sen anla.

Eşim olma, karım ol!

Ve Beni tamamla…

İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:(2): Şeniz Karaşah, Hanife Şimşek,
Şeniz  Karaşah
Bilge Üye - 1.Sınıf Öğretmeni
- (senizkarasah)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (24.2.2013 14:04:37)

Çok anlamı etkili bir yazı gerçekten, paylaştığınız için teşekkürler Galip öğretmenim..

İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:
G@lip  G@lip
Uzman Üye - İlkokul Öğrencisi
- (galip_k)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (26.2.2013 21:39:17)

"Toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş. O anlatıyor ben dinliyorum. Tam işyerinin önüne geldik. Ankara'da Bakanlıklar. Diyelim ki, taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya! taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabilmek için bir ayak dışarda, inmemek için debelenirsiniz. Tam o sahne olacak. Şoför, para üstü varmı diye aranmaya başladı.
"Üstü kalsın kardeşim" dedim.
Döndü bana doğru
"Vaktin varmı ağabey?" dedi.
"Evet" dedim (tek ayağım hala dışarda)
Dörtlülere bastı,trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. Önde bir büfe var. Gitti oraya, bir şeyler konuşup geldi. Bana 25 Krş uzattı. Belli ki para bozdurmuş.
"Birader" dedim, "9.75 değil, 10.50 yazssa istermiydin 50 krş.benden?"
-Ne alacağım ağabey 50 krş.u
-Peki niye gittin 25 krş.için o kadar uğraştın, üstü kalsın demiştim.
Döndü bana, attı kolunu arkaya :
-Vaktin varmı ağabey
-Var
-Çek kapıyı o zaman
Muhabbetçi bir taksici ile karşı karşıyayız.
5 dk.konuştuk. İngiltere'de profösüründen, bilmem kiminden eğitimler aldım. O taksicinin 5 dk.da öğrettiklerini, ingiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler.
Ağabey biz Keçiören'de 5 kardeşiz. Babam rençberdi benim, günlük yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir, o gün iş bulamamışsa, biz eve gelişinden, yüzünden anlardık. Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babam bize "Durun kalkmayın" derdi. Önce dua ederdik sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.
"Aha" dedim, "Bizim meslek", seminerci.
- Ne anlatırdı baban
- Hayattta nasıl başarılı olunur?
O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor, sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor.
-Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi, delik bir çorapla pantalonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp "Dürüst olun, evinize haram lokma sokmayın" diye anlatırken, biz de gülerdik. Annem kızardı, "Babanızla alay etmeyin. O, hem dürüst hem de çalışkandır" derdi. Yan evde iki kardeş var, onların babası zengin. Babaları birahane işletiyor, ama adamda her numara vardı, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kullandık. O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık çünkü bize bahşiş verirdi.Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye, para falan hak getire. Ağabey biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü, yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartıman, işleyen birahane, dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktı biliyor musunuz?
-Ne bıraktı?
-Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : "Evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın..."falan filan. Ağabey aradan 15 yıl geçti, diğer 2 kardeş cezaevindeler, ne ev kaldı ne birahane. Ailesi dağıldı.
Biz 5 kardeş, beşimizin Keçiören de taksi durağında birer taksisi var hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var. Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki :
"Asıl mirası bizim baba bırakmış."
Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri,taksimetrenin yazmadığı 10 krş.u evimize sokmadık. Her şeyimiz var Allah'a şükür.
Çok duygulandım, veda ettim, tam ineceğim:
-Dur ağabey,asıl bomba şimdi.
-Nedir bomban?
-Nerede oturuyoruz biliyormusun? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.
Evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız. Bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar.

İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:(1): Şeniz Karaşah,
Şeniz  Karaşah
Bilge Üye - 1.Sınıf Öğretmeni
- (senizkarasah)
Cevap:Beni Etkileyen Yazılar (27.2.2013 11:32:35)

UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ

"HOCALI" TÜRKLERE SOY KIRIMI

Ermeni işgalciler tarafından kafa derileri yüzülerek, diri diri yakılarak, tecavüze uğrayarak, karınları deşilerek, gözleri oyularak, çeşitli uzuvları kesilerek, vücutları parçalan...arak, hunharlık tarihine geçecek metotlarla katledilen şehit Azerbaycan Türkleri soykırımın 21. yılında anılıyor.

Ermeni vahşetine tanıklık eden gazetecilerin (insanlığın faciası) olarak tanımladığı Hocalı Türk soykırımının üzerinden 21 yıl geçti. 1992 yılında, 25 Şubat'ın 26'ya bağlandığı saatlerde, Azerbaycan'ın Hocalı kasabasına giren Ermeni işgalciler, resmi rakamlara göre 63'ü çocuk, 106'sı kadın ve 70'i yaşlı 613 Azerbaycan Türkünü katletti. Tarihte örneği olmayan bir hunharlığa sahne olan gecede 1275 Azerbaycan Türkü rehin alındı, 487'si sakat kaldı, 68'i kadın, 28'i çocuk olmak üzere 150 Türk ise hâlâ kayıp.
Ekler
-------------------------------------------

533010_10151455459369801_277707402_n.jpg (Gösterim:1)

-------------------------------------------


İmza:
Bu mesaja teşekkür edenler:

HIZLI CEVAP (5 Üye Puanı)

Cevap Yazmak İçin Giriş Yapın veya Üye Olun
En yeni ve güncel etkinlikler için bizi takip edin